Kırgınlıklar insanı yalnızlaştırıyor. Kalbini her açtığında! duvarlarını her kaldırdığında! incindiysen eğer, huzuru seslikte buluyorsun.
Şüphesiz tüm bunlar yaşam derslerini öğrenebilmek, koşulsuz sevebilmek için oluyor. Oluyor da insan biraz yalnızlaşıyor… Öğreniyor, öğreniyor da bildikleriyle hissettikleriyle, yalnızlaşıyor… İşte çatışma da burada çıkıyor. İnsan sosyal bir varlık. Bir yandan paylaşmanın güzelliğini deneyimlemek istiyor, bir yandan da incinmişliklerinin etkisiyle, henüz orası iyileşmemiş demek ki, yapabileceği şeyleri yapmaktan kaçınıyor ve kabuğuna çekiliyor.
Beklentisiz vermek tabii ki hayal kırıklığını önler. Alma, verme dengeli olduğunda elbette savrulmazsın, hatta ilişkilerin alma, verme dengesiyle büyür, gelişir, güçlenir. İnsanın kendi gerçekliği neredeyse, o gerçeklik üzerinden uyandırılırmış!!! Duygularımızı hissederek, ifade ederek, kendi gerçeğimizi çırılçıplak ortaya koyduğumuzda, kalplerimiz daha fazla huzura açılıyor. Bu ancak; kendinle yüzleşme cesareti gösterebildiğinde gelişebiliyor. Hayatlarımız gül bahçesi değil, hepimizin sıkıntıları var, kaldı ki evren zıtlıklar üzerine kurulu, gülün bile dikeni var. Fakat gül nerede, ne şartlarda olursa olsun hala güzel kokmaya devam ediyor, çünkü teslimiyette, ve tekamülde eşit şekilde vuku buluyor. Yaşadıklarımızın bir amacı olduğu gibi başkaları ile paylaşmak için eşsiz bir hediyesi ya da özel bir yeteneği olduğunu düşünenlerdenim.
Hakikatın kapısı içeriden çalınır ve içeriden açılır. Bu senin tek başına kendinle bulabileceğin bir cevap, çünkü bunu bulabilmek için içine dönmelisin. Çalan el de kapıyı açan el de aynıdır. Kalbine sormalısın. Her şey birbirini içerir ve birbirini tamamlar. İlahi düzende her şey değişiyor, dönüşüyor, biri olmadan diğerini öğrenemiyoruz. Evrendeki her şey denge, nefes alma ve verme zıt gibi görünse de bir döngüdür ve bütündür. Karşıtlar birbirine dönüşebilen yapıdadır. Nefret sevgiye, hüzün mutluluğa, karanlıklar aydınlığa, gece sabaha, öfke neşeye, yokluk varlığa dönüşecektir.
Zıtlıkları reddetmek, hayatın döngüsünü de reddetmektir. Evrenin düzenine direnmektir. Bu dengeyi iyi yönetiyorsak, bugün bizi üzen şeylere, açılmayan kapılara, biten şeylere takılmadan sürdürebilmek iç huzurumuzu aynalar, çünkü yarın, bugün ağladığımız şeye gülecek, üzüldüğümüz şeye sevineceğiz. Yeni açılan kapılardan içeri girerek, yeni başlangıçlar yapacağız. Hiçbir şey sonsuza dek sürmez, her şeyin bir zamanı var. Kendimle ilgili her şeyi sahipleniyorum çok şükür. Üzerine çok düşünerek girdiğim bir yolun ortasında mesela, diğer yolu seçmiş olsam da aynı yere çıkacağımı fark ediyorum. Yaptığım seçim mutluluğunun ayrılmaz bir parçasını oluşturur.
Değişmeye, tekamül etmeye hazır olarak, telimiyete ve özüne doğru bir adım attığımda, biliyorum ki kapı içeriden açılıyor, ve biliyorum ki içeride beni bekliyor. Kişi başkasına verdiği sözleri tutmakta ne kadar titiz, özenli ve disiplinli olsa da bazen kendine verdiği sözleri tutmakta bu değerleri göstermeyebiliyor. Koyulan hedefler şaşıyor, panik anında alınan kararlar unutuluyor, verilen emekler sen başkasına koşayım derken tek tek kayboluyor. Her şeyin hayırlısı deyip kadercilik oynamayı da seviyorsa ondan tembeli yok kendine. Düşüncelerimiz önce kendi alanımızda bir süzgeçten geçsin ki duygular, beklentiler, planlar, amaçlar ve en önemlisi de şu ana teslim olan varlığın zihinsel eylemin ötesinde fiziksel eylemle buluşmadan önce hayrı bütünde keşfedebilsin.
Haftaya Görüşmek Üzere.
Evrim ONUK