Çocukları organize etmişiz haftalardır beklediğimiz Cem Yılmaz’ın açık hava gösterisi için Özge ile sırada elimizde biletler, Fuar alanında üstümüze yağan yağmura aldırmadan ilerliyoruz.
Show’ un başlamasına 15 dakika kala iptal duyurusu yapılıyor. Özge biraz atarlansa da aldırmıyoruz. Fuar alanından ayrılırken, Cem Yılmaz ile karşılaşıp yaşadığımız, konuştuğumuz o tatlı anı Özge ve bende saklı kalıyor. Çok gülüyoruz, ansızın uzun zamandır ağız dolusu gülmediğimi hatırlıyorum. Çok şükür diyorum, iyiyim diyorum ama içinde bulunduğum ruh hali, bilinmezlikler, haksızlıklar, mutsuzluklar hiç fark etmeden çok yormuş belli ki beni. Kalbimden zihnime inşa ettiğim yollar öylesine sağlamlaşmış, olanın uğuruna olmayanın hayrına güvenim oturmuş, duygularımı tepkilerden ayrıştırmışım ki kendimi yeni baştan tanımışım gibi bir his içimdeki.
İnsan ne zaman gerçekten bilir başından gelen geçenleri? Uyandığımdan beri kendi kendime sükunetle “Önümde bir hayat var ve elimden geldiğince yaşayacağım yine” diyorum. Bugüne dek ne yaptıysam, ne olduysam onu olmaya, onu yapmaya devam edeceğim. Çünkü ben başka türlü nasıl olunur bilmiyorum.
Çok fazla şeye ihtiyacımız yok aslında. Kendine daha yakın bir sen. Kendini anlamaya ve dinlemeye çalışan, “olsun” diyen, “o da olur” diyen veya “korkma sen halledersin! Neleri halletmedin bu zamana kadar” diyen bir ben. Gerisi resim, gerisi dekor. Gerisi hep başkalarını memnun etme yarışı, gerisi hep insanın kendisiyle savaşı. Kendimize daha çok anne, daha çok şefkat, daha çok yuva olmamız gerekiyor. Sağdan soldan topladığımız incecik dallarla, hiç üşenmeden, hiç yüksünmeden, hiç korkmadan bir ağacın tepesine bin kere gide gele o dallardan beklenmeyecek bir kuvvette, sapasağlam bir yuva yapabilmemiz gerekiyor. Kanatlarımız, gagamız, bedenimiz el verdiğince sağlam bir yuva. Çünkü kendi kendine anne olmak, aslında biraz da bu demek oluyor bana kalırsa. Yuvana hep incecik bir dal daha eklemek, olduğunu zenginleştirip, en uykusuz sabahlarında bile güzel yazı defterinin satırlarına itinayla kenar süsü yapabilmek gibi geliyor.
Haftaya görüşmek üzere,
Evrim ONUK