Ben spiritüel tarafını beslemeye çalışan, rasyonel bi kadınım.
Üzerine günlerdir düşündüğüm, sonrasında karar verip katıldığım, Sinem Mengi’nin budist öğretiler eğitimi öyle doğal ve kendiliğinden durmaksızın ilerliyor ki! İnsan kendine ettiği hizmetin manevi karşılığını görünce daha huzurlu oluyor. İyi ki sezgim evet demiş ve iyi ki bu eğitimin bir parçası olmuşum.
Dışarıya yatırım yapmaktansa içerideki alt yapıyı sağlamlaştırmam aşırı kıymetli benim için. İnsan zihni tabi boş durmayı sevmez, her an neden, sonuç ilişkileri kurarak kendince işlevsel mekanizmalar geliştirir. Ruhani ilmi ibadetten, modern bilimi laboratuvardan çıkaran bu çağa bin şükür. Keşfettikçe aşka düştüğüm, düştükçe tadına doyamadığım bu varoluşa bin şükür. İnsan yaşadığı tecrübeleri, testleri, olayları, şükürlerini gözden geçirdikçe yaşadığını anlıyor, kendine ve yaşamındakilere değer katıyor. Yoksa yaşam göz açıp kapayana kadar geçip gidiyor.
Durup, es verip yaşanan süreçleri değerlendirmek bir lütuf. Her sabah küçük ya da büyük farketmeden şükrettiğim 3 şeyi kağıda dökmek beni yokluk spiralinden alıp çokluk bakış açısına geri getirdi, başkalarının hayatlarına bakarak unuttuğum, hayatımdaki güzellikleri hatırlamamı sağladı.
Hayattaki gözardı ettiğim küçük şeylerdeki büyük mutluluklarımı görmeme yardımcı oldu. Bakış açınızı değiştirmek için, her sabah uyandığınızda şükrettiğiniz 3 şeyi yazmanızı çok tavsiye ederim. Şu an yaşadığımız dünyada çok fazla yokluk mantalitesine kapılabiliyoruz. Sosyal medyada her gün, her postta ve her hikayede sahip olmadığımız ürünler, gidemediğimiz tatiller ve yaşamadığımız hayatları görüyoruz ve haliyle burdan çıktığımızda eksik hissedip mutsuz hissedebiliyoruz.
Hayat elbet bir sahne; gel gör ki hepimizin bu sahneye inatla hep en güçlü kaslarımız, en makyajlı gözlerimiz, en güzel yanlarımız ve en garantili hallerimizle çıkıyor olmasından artık çok rahatsız oluyorum. Bir de ezbere pozitif cümleler kurmaktan ziyade, biricik varoluşumuza teşekkür etmenin çok daha değerli olduğunu düşünüyorum. Bir kaç haftadır geçmeyen bir baş ağrım vardı, beraberinde gelen vücut ağrılarımda olmaya başlamıştı. Doktora gidip kan değerlerime bakılınca Subakut tiroid geçirdiğimi söylediler, ve acilen endokrinolog’a gidip tedavi olmamı yoksa her an Hipertiroid krizine girebileceğimi söyledi doktor.
Üç doz Covid aşısı sonrası bazı bünyelerde karşılaştıklarını ve kocaman gözlerini açarak en önemli tedavinin dinlenmek olduğunu iletti. Çok zor bir ihtimal olsa da ara, ara dinlenebildim. Bu sıralar iliklerime kadar tecrübeye doyuyorum. Kendi kendime, kendi kafama göre, kendi yalnızlığımla ve kendi payıma düşen bir dönüşümle bir hikayenin içinde. Nereye gitsem zaten bir süredir kendime geliyorum gibi. Yolun ilk adımı, sana yıllar boyunca yapıştırılmış etiketleri üzerinden tek tek söküp, onların altında neyin kaldığını, sen’in kim olduğunu hatırlamak. Asıl istediklerini, gerçek dürtülerini açığa çıkarmak.
Onların dediği değil, hücrelerinin istediği olmak. Kendinle baştan tanışmak, karanlığınla barışmak. O ilk adım, bazen bir ömür süren, en uzun adım. Ve o ilk adım, insanın ömründe atabileceği en kıymetli, en heybetli adım.
Haftaya görüşmek üzere,
Evrim ONUK