En sevdiğim dakikalar. Güzel bir kitabın başlangıcı ve enfes bir kahveden alınan ilk yudum… Böyle başladı bu hafta.
Defterimi açtım biraz döküleyim diye. Her sabah istisnasız oturduğum meditasyonlar içten dışa niyetimle ve nefesimle şükürlerime köprü oluyor çok şükür. Budist rahipler derki; çalışmanda, pratiğinde, ritüelinde kaldığın kadar derinleşir, zenginleşirsin. Meditasyonda, düşüncelerimizi tekrar tekrar defalarca serbest bırakmak ve doğrudan içe inmek için eğitiliriz.
Nasıl bir şeye sıkışıp kaldığımızın işleyişini görmek için bir boşluk bırakırız. Yoğa eğitmenliği sırasında Zeliha hocam şöyle derdi. “Evrim yıllar yılı meditasyona oturup bir sonuca ulaşamaya bilirsin ancak, bir saniyede her şey değişir. Öte yandan bütün bu ruhani çalışmalar bir yere varmak için yapılıyorsa, varılmak istenene hiçbir zaman varılamayacaktır” derdi.
Hafta sonu üç gün Çeşmeköydeyim şifa veren doğasının olduğu, yepyeni bir nefes alanı. Hayatın anlamlarını keşfetmeye yürüdüğüm yolumda etrafımdaki insanlarla her şeyin güzelleştiğine tanık olup, varlıklarıyla varlığımı daha da iyi tanımlayarak yaşamı birlikte yaratmak ne büyük keyif! Her şey dengede güzel, arada rutinden çıkıp, yavaşlamayı ne kadar çok sevsemde bedenime ve ruhuma enerji verdiğini, iyi geldiğini bildiğim bir rutine geri dönme hissi çok ayrı…
Bu arada kış kitaplarım teşrif etti. Hiçbiri aynı şeyi demiyor, yine de hepsi aynı şeyi deniyor. İçimde payidar bir heyecan… Bu haftayı olumlama ile kapatıyorum. Hayat, sen büyüksün ben küçüğüm. Varoluşun gizemine, insan olmanın büyüsüne, her bir gün bana sunduğun hediyelere teşekkür ederim.
Baktığımda güzeli görme becerisine uyandırdığın için, anbean aşkla, bilgelikle ve güçle sarmaladığın için, bunca güzel insanı yoluma çıkardığın için, kendim olma cesaretine uyanmama vesile olduğun için, verdiğin ve vermediğin her şeye, sonsuz bilgeliğine, atan kalbime teşekkür ederim.
Haftaya görüşmek üzere,
Evrim ONUK