İyi ya da kötü, ne varsa zihninde ve dilinde, hayatına çağırdığın ve çoğalttığın da o oluyor.
Düşüncelerimizi ve sohbetlerimizi temiz tutmaya gayret etsek, varsayımlar yapmasak ve iyiyi çoğaltsak daha bir çiçek olacağız sanki. Hafta sonunun telaşlı doğasıyla inatlaşır gibi günümü sakinleştirdi meditasyon. Ben de teslim olmayı seçtim. Sabah kalktığımda kendime görev biçtiklerimi değil, günün getirdiklerini izledim.
Bu aralar daha da zayıfladı uykularımın derinliği. Tüm bunlarla birlikte gün boyu zaten hiç durmadan konuşmuş olan zihnim de ayaklanıveriyor çok marifetmiş gibi; o saatten sonra zaten uyut onu uyutabilirsen. Kendime ne iş çıkarsam, ne düşünsem de daha derinlere dalsam diye arandıkça aranıyor. Artık neredeyse eminim, sabahın dördünde aniden uyanmış heyecanlı bir zihnin içi, öğleden sonra dörtte işlemeye çalışandan çok daha gürültülü oluyor. İşte böyle böyle, ağır ve derin kış uykularından, hafif ve göçebe kuş uykularına dönüyor uykular.
Uyumayı denemedim değil elbet ama uykunun neresine dalmak istesem hepsi çok sığ kaldı, beceremedim. Üzerinde durduğum dalın ne kadar ince ya da kırılgan olduğu da önemini yitirmişti artık; kanatlarımı da gözlerim kadar geniş açıp uçmaya gayet hazırlıklıydım herhangi bir durumda. İstersem hemen kalkabilir, henüz anlamsızca erken olsa da bir kahve yapabilir ve meditasyona oturabilirdim ya da kaldığım yerden kitabımı okumaya devam edebilirdim.
Tam bunları düşünürken ama, bir şey duyuverdim dışarıdan. Benim gibi geceyle sabah arasına sıkışıp uyanık kalmış başka bir kuşun sesini. Daha önce hiç duymadığım, belki de duyup da hiç dikkat etmediğim bir ötüş. Martı mıydı o öten. Alışık olduklarımın dışında bambaşka bir ses. Bir şey diyordu, basit bir şey, hatta sanki hepimizin bildiği bir kelime. Her defasında aynı vurgu, aynı tonlama, aynı hecelemeyle çok netti söylediği. Birkaç tekrardan sonra anlayıverdim ne dediğini.
Müthiş! Müthiş! Müthiş!
Siz hiç müthiş diye öten kuş duydunuz mu!
Her bir müthişin arasında hiç sekmeyen, ne uzayan ne kısalan, aynı iki saniyelik boşluk. Tek nota, tek es, tek ses oynamadan üst üste kim bilir kaç defa aynı şeyi söyleyen, gecenin bir vakti uyanık benim gibi başka bir kuş, müthiş kuşu.
Yattığım yerde uzun uzun dinledim. Bana duyurduğu her bir müthiş’i üzerime alınmak, madem vaktin bol, uykun da yok, hayatında, etrafında müthiş olan ne var, bu kadar sıkılacağına bari biraz da onları düşün, gerekirse ara bul! dediğini düşünmek istedim. Madem vaktim boldu, madem uykum da yoktu, yaptım da. Düşündüm, durdum. Aradım, buldum. Kaç müthiş duydum, kaç iki saniyelik ara bekledim, kaç iç karartıcı düşünceden çıkıp biraz daha aydınlığına dalmaya meylettim kim bilir. Önce ben mi uykuya daldım, yoksa müthiş kuşu mu dalından kalkıp başka yere uçtu hatırlamıyorum. Ama uykusuz bir kuşun huzursuz bir gecesine, hiç beklenmedik, müthiş bir misafir konunca dün gece, onu keşke ara ara herkesin penceresine gönderebilsem, herkes onu en azından birkaç kez üst üste duyabilse diye düşündüm.
Kuş uykusu derler hani. Bölük pörçük, sanki bir gözü hep yarı açık. Benim uykularım da bu ara öyle işte.Kuş gibi hafif, kuş gibi ürkek, kuş gibi havadar. Bazen bir müthiş kuşu, gecenin en karanlık vaktini çınlaya çınlaya aydınlatana kadar.
Haftaya görüşmek üzere,
Evrim ONUK