Tetiklendiğin durumlarda dürtüsel davranmamak büyük meziyet.
Ve bana göre şifalanmanın da en belirgin göstergesi.
İçinden bir alev topu yükselirken nefesinle kalmanın, sonradan pişman olacağın bir tepki vermemenin, kafandaki bir sesin dikte ettiği değil de tüm seslerin ortak kararla seçtiği bir yol izlemenin huzuru da, faydası da büyük. Ve lakin bazen öyle anlar geliyor ki bu meziyeti göstermemeyi de seçebiliyorsun.
Kan beynine sıçradığından değil de, durum, bu meziyeti göstermek eforunu haketmediğinden. “Başlarım olgunluğuna da” gibi bi yerden… İnsanların ve elbette hayatın bize nasıl davranacağını biz belirleriz.
Olaylar rastgele gelmez başımıza.
Yaşam başı boş tesadüflere alan bırakmaz.
Her şeyi ama her şeyi niyetlerimiz doğrultusunda, irademiz ölçüsünde ve eylemlerimiz yoluyla biz seçeriz.
Ve yaşamımızla ilgili tüm sorumluluğu sadece kendi üzerimize almamız gerektiğini fark ettiğimizde, kadersel anlamda çok şeyi değiştiririz. Hayatı artık başımıza gelen bir şey olarak görmez, kısmetler ayağımıza gelsin diye beklemez, aksine biz hayatın tam ortasına güvenle atlarız.
Niyetlerimizi belirler ve onları eylemlerimizle destekleriz. Hiçbir şeyden korkmadan, aşk titreşiminde yaşarız. Çünkü biz, korkudan değil sevgiden yaratılanlarız. Korku ve endişe frekansında, ayrılık ve yokluk bilincinde çalışamayız. Hayatının nasıl olacağını, yolunun nereye çıkacağını belirleyecek tek kişinin sen olduğunu bil. Mesela seni sevmesini istediğin kişinin iradesine karışamayacağını ama kendi iradeni, onun seni kalpten sevmesini sağlayacak biçimde değiştirebileceğini gör.
Vuku bulmasını istediğin ne varsa önce sen o ol. Bulmak istediğin ne varsa ayağa kalk ve onu aradığın yere kendi ellerinle koy. Ömrün, her şeyiyle, sonuna kadar hak ettiğin bir hediye. Ama konu senin için zaten bunlardan bağımsızsa, derinden çok güçlü bir ses susmayı kabul etmiyorsa, tavrın tepki göstermekten çok sahip çıkmaksa…
Bence çok da yönetmeye çalışma. Çünkü bazen olgunluk ve hatta şifalanma karşındakinin diline ayna tutmakta.
Haftaya görüşmek üzere,
Evrim ONUK