Yağmur sesinden başka tüm seslerin kısıldığı, üzerime bir hırka giyerek vücudumu, birkaç satırla ruhumu, kahveyle içimi ısıttığım saatlerimdeyim. Etraf sessizleşince birde üstüne yağmur yağınca gerçekliğin basitliği beliriyor bugün içimde. İstediğim anda kendi içime çekilebiliyorum; çünkü insanın çekilebileceği hiçbir yer kendi içinden daha dingin, daha erinçli olmadığını düşünüyorum. Sonra mutluluğu düşünüyorum. Mutlu muyum? Ben gerçekten de mutluluğun bir durum olduğuna inanmıyorum. Mutsuzluk bir durum olabilir ama mutluluk, doğası gereği bir andır. O an birkaç saniye sürebilir, bir dakika, bir saat, bir gün ve bir gece fakat hiçbir zaman bir hafta kadar uzun olabileceğini zannetmiyorum.
“Mutluluk bir fotoğraf gibi. Ve daha çok senin söylediğin ve hissettiğin ile bağlantılı. Bir şeye hayranlıkla bakakalmak gibi…” İpleri dolaşmış uçurtma misali kalbim. Bir şeylere anlam yüklerken buluyorum kendimi. Kendi içimin gezginiyim. Çok konuşamıyorum bu aralar. Konuşarak ifade edemediklerimi kağıda dökmeyi, elime kalemi her aldığımda baş başa kaldığım bu kadına her seferinde hayran oluyorum. Yazarken büyütüyorum kendimi belki bilemiyorum.
Yaşadığım şu son iki günün bende bıraktığı yankısı çok kıymetliydi. Bazı hikâyelerin kahramanı yoktur. Birinin hiçbir şey yapmadan, öylece, kendi halinde olmasının bile insana iyi gelen bir tarafının olduğunu hatırlıyorum. İyi geliyor.
Haftaya Görüşmek Üzere
Evrim Onuk